VAN ÇALDIRAN YUKARI ÇİLLİ MAHHALLESİNE İRAN ASKERLERİ TARAFINDAN YAŞAMINA SON VERİLEN ŞEFİK BAĞA RAPORU
Olay:
6 Ekim 2020 saat 11:00 civarında Van’ın Çaldıran ilçesinin Yukarı Çilli (Çilli ya Jor) mahallesinde İran askerleri, Türkiye sınırını yaklaşık 250-300 metre ihlal ederek Şefik Bağa adlı yurttaşı vurarak yaşamını yitirmesine sebep olmuşlardır.
Heyetin oluşumu:
8 Ekim 2020’de saat 11:00’ de Şubemizde bir heyet oluşturulması kararı alınmıştır. Hemen ardından Şube başkanımız Murat Melet, MYK üyemiz Kasım Kalkan yönetim kurulu üyelerimizden Sami Buldan ve Klinik Psikolog Fırat Kolyiğit ile oluşturulan bu heyet Çaldıran’ın Yukarı Çilli mahallesine gitmek için hareket etmişlerdir. Yukarı Çilli köyüne gidilerek, görüşmeler, mülakatlar yapıldı. Söz konusu köyde gerekli görüşmeler ve tespitler yapılarak yaşanan yaşam hakkı ihlalineilişkin rapor düzenlenmesi kararı alınmıştır.
Heyetin amacı:
Türkiye sınır hattı içerisinde Şefik Bağa’nın yaşamasını yitirmesine neden olan kişi ve kişilerin ortaya çıkarılması için gereken gözlem ve tespitlerin ve Şefik Bağa’nın yaşamını yitirmesi üzerine ilgili bilgi ve detayların kamuoyu ile paylaşılması sağlamak.
Heyet tarafından yapılan görüşmeler
Heyetimizce köye gidilerek Şefik Bağanın vurulduğu yere/sınır hattına yakın (tam sınır hattında gözlem yapma durumu söz konusu değil çünkü kimi gerginliklerin yaşanmasına sebep olabiliyor) noktalar da gözlem yapılmıştır. Ayrıca gözlem ve tespitler de yaşanan hadiseye tanıklık etmiş Hakkı Nema Bağa ve Şakir Bağa da yer almıştır. Heyetimiz çaldıran kaymakamı ile randevu istemiştir ancak izine ayrıldığı için görüşmenin gerçekleşemediği
Köyde yapılan görüşmelerde, Şefik Bağa’nın vurulduğu anda yakınlarda koyunlarını otlatan Hakkı Nema Bağa ve Şakir Bağa’nın (Şefik Bağa’nın Yeğenleri) kendi ağızlarından yaşananlara dair ifadeleri:
Görgü tanığı 1- Hakkı Nema Bağa:
Sınır hattın da koyunları otlatıyorduk. Bir an da fark ettik ki kurşun sesleri geliyor. Ben zaten oralarda 2 kişi görmüştüm birlikte tellerin oraya sigara almaya gidiyorlardı. Zaten o gün çok fazla sis vardı. ‘’Bizim de askerlerimiz hazır orda yokken biraz sigara almaya gidelim’’ diye düşünmüşler büyük ihtimalle. O iki kişinin tellere (sınıra) doğru yürüdüğünü gördüm. O an da çok fazla silah sesi duydum. Kimdir bu silah sesi nedir diye merak ettim ve biraz yukarı doğru çıktım. O an da amcaoğlum aradı beni: ‘’ çabuk gel amcanı vurmuşlar’’ dedi. Hemen yola çıktım, zaten karşı karşıya idik. Oraya vardım, amcam (Şefik Bağa) yüzüstü düşmüştü. Ters çevireyim dedim ama İran askerleri ordaydı. Amcamın atını tutmuşlardı ve öylece orda duruyorlardı. Ben de Şakir’i aradım, zaten Şakir ile birlikte yanımıza bir de at alıp öyle gittik, amcamı yükleyim köye getirmek için. Tam amcamı ata bindirecektik İran askeri bırakmadı ve bize ateş etmeye başladı. İran askeri orada amcamın ölmesini bekliyordu. İkinci defa amcamı ata bindirdik ve on adım uzaklaştıktan sonra, bize doğru yoğun bir şekilde ateş etmeye başladılar. Ben ve Şakir yapacak bir şeyimiz yoktu. Atımız bize siper oldu ve bu kurşun ata saplandı ve atımız yaralandı. Eğer atımız bize o an da siper olmasıydı ya ben ya da Şakir, ikimizden biri kesin vurulurdu. Bu yoğun ateşten dolayı taşların arkasına saklandık ve köylülere haber verdik ve onlara ‘’gidin karakolu çağırın’’ dedik. Bizim sınırımızdaki kulenin hemen arkasından vurmuşlardı ve 200 metreden fazla bizim sınırımızın içinde idiler. Karakola haber verdik ama 2,3 defa telefon ile aradık ama gelen giden olmadı. Daha sonrasında köylüler kendi arabalarıyla yarım saat sonra geldiler, haber vermiştik. İran askerleri bu arabaları Türkiye askerlerinin şahsi arabaları diye zannedip uzaklaştılar. Bizde amcamın yanına gittik ama en başında nasıl gördüysem hala öyleydi. Allah’ın rahmetine kavuşmuştu. Kurşun kafasının arkasından girmiş anlından çıkmıştı. Amcamın na’şını aldık bir komşu köye götürecektik daha yolu yarılamamışken cenaze arabası bizden aldı ve çaldırana getirdi. Çaldıran’dan da Van’a gönderdiler zaten.
Görgü Tanığı 2- Şakir Bağa:
Olay bizim sınırımızda gerçekleşti. İran askeri 250-300 sınır ihlali yaparak, bizim sınırcılarımıza girerek benim amcamı öldürdü. Amcamı vurdukları zaman biz cenazenin yanına gittik. Olay Ekim ayının 6’sınd gündüz vakti, öğleden önce saat 11 gibi meydana geldi. Amcamın cenazesinin yanına gittik ve amcamı oradan almak isterken, İran askeri tekrardan cenazenin oraya geldi ve bize ateş etmeye başladı. Onlar cenazenin yanına gelirken biz geri döndük çünkü yoğun bir ateş altında kaldık. Amcamın cansız bedenini çekiştirdiler, kaldırdılar, indirdiler. Biz iki kişiydik, Allah kurtardı bizi. Gelirken de bir tane at getirdik dedik ki cenazeyi atın üstüne atıp götürürüz. Ben biliyordum amcam ölmüş. Tekrardan cenazeyi almak için amcamın na’şının yanına gittik. Biz ikinci defa gittiğimizde tekrardan bize ateş etmeye başladılar. Kendimizle birlikte getirdiğimiz at o sırada vuruldu. Atımız orada düştü ve biz taşların arkasına saklandık. Onlar bizi bizde İran askerlerini görüyorduk, bize küfür ediyorlardı tabi bizde neden böyle yaptınız, amcamızı vurdunuz şeklinde onlara sesleniyorduk. 3 tane İran askeri vardı amcamın vurulduğu yerde, 2 ya da 3 İran askeri de tam sınırda idi. Bizi gördüklerinde de hiç çekinmeden orada bekliyorlardı. Ama 3 tanesi sınırı ihlal edip bizim sınırlarımıza geçmişti. Açıkçası İran askerleri hiç çekinmeden oradaydılar çünkü biliyorlardı kimse onlara ses çıkarmayacak, bizim de silahımız ya da onlara karşılık verebileceğimiz bir şeyimiz yoktu. Bizi de vurmaya çalışıyorlardı. Nerdeyse yaklaşık 50 tane kurşun sıktılar bize, daha sonra olay yerine gittiğimiz de bize attıkları kurşunların kapsüllerini görebiliyorduk. Amcamın atını da alıp kendi sınırlarında öldürdüler. Sonra köylüleri çağırdık ve karakol haber etmelerini istedik. Karakol de gelmedi. Onda sonra İran askerleri, köylüler çoğalmaya başlayınca cenazeyi bırakıp gittiler. Daha sonrasında cenazeyi aldık köye getirdik. Sanki hedef gösterilmişti çünkü kurşun kafasının arkasından girmiş alnından çıkmıştı. Ekim’in 7’sinde gece saatlerinde defnettik. Evet, amcam sınırın diğer tarafından sigara almaya gitmişti ama mecburiyetten yoksa nasıl yaşayacaklardı o eve nasıl ekmek girecekti.
Şefik Bağa’nın defin işlemlerinden sonra, sınıra gelen Çaldıran Kaymakamının içinde bulunduğu bir heyet de buranın Türkiye toprakları olduğu ve İran askerlerinin sınırı ihlal ettiği şeklinde köylülere yaşanan bu durumun kabul edilemez olduğunu ifade etmiştir.
Psikolog Gözlem ve Değerlendirmeleri
Yukarı çilli mahallesinde yaşamlarını yitiren Şefik Bağa’nın yakınları (eşi, kızları, gelini, oğulları ve kayınvalidesi) ve İbrahim Baykara’nın yakınları (kızı ve oğlu) ile yapılan görüşmeler de gözlemlediğimiz çocuk, yetişkin, kadın ve erkeklerin yaşanılan kayıplardan sonra geliştirdiği ortak duygunun kaygı olarak ana başlığa konabileceğini söyleyebiliriz.
Bizzat ölümle burun buruna gelmiş Şefik Bağa’nın oğlu olan 15 yaşındaki A.B’nın hem olaya kendinin tanık olması babasının kaybı ile tekrarlayan travmayla nükseden derin üzüntü ve korku durumu gözlemlendi. Travmalara sebep olan tanık olma durumlarının yanında mağduriyetle birlikte, sevenlerin kaybının yaşanması travmayı derinleştirmiştir.
Travmatik olaylar insan ilişkilerinde sorunlar yaratır. Kaybın türü ve yakınlık derecesi bireylerin fiziksel ve psikolojik bütünlüğünün tahribatına sebep olur. Her bireyin deneyimi kendine özgü olmakla beraber aile bireylerinin yaşadığı travmatik olaydan sonra ortak semptomlar gösterdiğini düşünmekteyiz. Aile bireyleri ile yapılan görüşmelerde yaşanılan travmatik kaybın bazı tepkileri şöyle sıralayabiliriz:
Fiziksel tepkiler, duygusal tepkiler, bilişsel tepkiler ve kişiler arası tepkilerde değişiklikler olduğunu düşünmekteyiz.
Yaşanılan kayıpların çocuklar üzerindeki etkisinin, çocuklarda değersizlik ve yetersizlik duygularının gelişebileceğini, dünyaya kaygıyla baktıkları özellikle güveni ve gücü temsil eden ebeveyn kaybının ülkedeki adalete karşı güvensiz hissi yaratabileceği, kendilerinde var olan bir yere ait olma konusunda endişe ve güvensizlik, geleceğe dair umutsuzluk duygusunu geliştirebilir. Psikolojik sağlamlılık konusunda eksik büyümenin kaygılı, içe kapanık bireylere sebebiyet verebileceği ve korku gelişimini tetikleyebileceği düşünülebilir.
Yetişkinlerde de kaybın hak olduğu gerçeğiyle ilgili bir inanç noktası olduğu fakat kaybın insanlar eliyle gerçekleştirilmesinin ve faillerin bulunamaması derin bir umutsuzluğa sebep olmuştur. Bununla birlikte gelişen öfke, kızgınlık durumuyla yaşadıkları yere aitlik hissinin kaybolması aynı zaman da kendilerinin red edilmiş, kabul edilmeyen insanlar olarak görmelerinin güçlenmesine sebep olduğu görülmüştür. Kendi evlerinden uzaklaşma güvenli ortam arayışını hedefleyen sosyolojik boyuta varan yaşamsal değişimlerin ve problemlerin yaşanmasına sebep olması, beklenebilen davranışlar olarak görülebilir.
Kadınların tekli ebeveyn dönemine geçişine sebep olan kayıpların geride kalanların korunmasıyla ilgili yaşadıkları kaygı ve kadınların yas dönemini yaşayamamaları kadınlar da ilerleyen zamanlarda çözümlenmemiş yas ve kayıp sonrası travma tepkilerine sebep olabileceğini düşünmekteyiz.
Sonuç olarak adalet duygusunun, insan psikolojisi ile ilişkisel olduğu, adaletin tesis edilmesinin, yaşanılan ihlallerin aile bireyleri üzerinde yaşattığı duygu tahribatını atlatma süreçlerine yardımcı olabileceğini açık bir şekilde belirtmek isteriz. Sosyo-ekonomik durumların yetersizliğinin insanları güven ve güvensizlik, yoksulluk veya varlık ikilemlerinde bırakması sebebiyle karmaşık bir yaşam örüntüsündeki insanların geliştirdiği ve aile olarak karmaşada olan topluma yansıyan durumların sağlıklı toplum yapısında sarsılmalara neden olabileceğini düşünülmektedir. Travmaların yaratmış olduğu psikolojik süreçler de aile bireylerinde çözülmemiş yas, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu vb. belirtileri olabileceğini düşünmekteyiz.
Heyetimizin Tespit ve Gözlemleri
- Öncelikle, Şefik Bağa’nın sınırın diğer tarafından sigara almak için evinden çıktığını, ancak ailenin ekonomik durumunun iyi olmadığının ve asli yaşam ihtiyaçlarını karşılamak için sınır ticaretine başvurulduğu tespit edilmiştir.
- Şefik Bağa’nın 15 yaşındaki oğlu, Azat Bağa’nın psikolojik olarak ağır tahribat yaşadığı, yine abisinin, fiziksel bozukluklar yaşadığı görülmüştür.
- Bağa ailesi çok ağır manevi tahribatlar yaşamaktadır.
- İran askerlerinin “uluslararası hukuka aykırı” bir şekilde 250-300 metre sınır ihlali yaptığı görgü tanıkların ifadeleri ile belirlenmiştir.
- 3 Ağustos’ta Yukarı Çilli Mahallesinde yaşayan sınır ticareti yapan 6 çocuk babası, daha önce sınırda ateşli silahla vurularak yaşamına son verilen İbrahim Baykara’nın oğlu Polat Baykara ile görüşmemiz neticesinde Azat Bağa ’da görüldüğü gibi “donuk ruh halinin” en sert biçimde yaşanıldığı gözlemlenmiştir.
- Şefik Bağa’nın İran askerleri tarafından vurulduğu yerin belirgin “çıplaklığı” dikkat çekmiştir.
- Şefik Bağa’nın vurulduğu yere yakın Türkiye ve İran karakollarının birbirlerine mesafesi yaklaşık 2-3 km olarak gözlemlenmiştir.
- Şefik Bağanın vurulmasına ilişkin görgü tanıklarının ifadelerinden Şefik Bağa’nın başından vurulması “Şefik Bağa’nın hedef gözetilerek” vurulması şüphesini ortaya çıkarmaktadır.
Sonuç
- İran askerleri net bir şekilde sınır ihlali yapmış olmakla birlikte Şefik Bağa’yı katletmiştir. Bundan dolayı uluslararası bir suç işlemiştir.
- Türkiye Cumhuriyeti yaşanan bu yaşam hakkı ihlali için gereken her türlü resmi/idari işlemleri derhal başlatmalıdır.
- Türkiye Cumhuriyet’inin sınırları ihlal edildiği için uluslararası mahkemelere ilgili başvuruların yapılıp, kendi vatandaşını koruma yükümlülüğünü yerine getirmelidir.
- İran Devleti özür dilemeli ve Bağa ailesinin her türlü maddi ve manevi tazminat haklarını teslim etmelidir.
- Yukarı Çilli Mahallesinde ve civar köylerde yeterli çalışma ve istihdam olanaklarının olmaması üzerine sınırın diğer tarafından alınan eşya malzemelerin satılarak bir gelir elde edilmesinin bir zorunluluktan ibaret olduğu tespit edilmiştir.
- Bölgede yaşanan bu ihlallerin önüne geçmek için sosyal ve ekonomik yatırımlara ihtiyaç oldu görülmüştür
- Şefik Bağa’nın İran askerleri tarafından vurulmasına ilişkin yetkililerce kamuoyu ile herhangi bir bilgi paylaşımı yapılamamış olup bununla birlikte bu doğrultuda İran Devleti ile herhangi bir görüşme yapılmamış veya buna dair bir nota verilmesine ilişkin kamuoyu ile hiçbir şey paylaşılmamıştır.
Bizler Hak Savunucuları olarak yaşam hakkının kutsal olduğunu, hem ulusal hem de uluslararası güvenceler ile korunduğunu biliyor, yaşanan bu olaylara da aynı hassasiyetle yaklaştığımızı vurgulamak istiyoruz. Van-İran sınırında yaşanan bu yaşam hakkı ihlallerine dikkat çekilmesini, tüm kamu kurumlarını ve ilgili yerel yönetim birimlerini bu konu ile ilgili kendilerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye, bir daha da bu vb. ihlallerin yaşanmaması için gereken önlemlerin ivedi bir şekilde alınması gerektiğini bir kez daha belirtmek istiyoruz.
İNSAN HAKLARIYLA İNSANDIR
11.11.2020