BASINA VE KAMUOYUNA
2017 yılı içerisinde meydana gelen hak ihlallerini açıklamak üzere bir aradayız.
İnsan hakları ihlallerinin çatışma ortamının etkisiyle tırmanış gösterdiği 2017 yılı içerisinde, hukuk anlayışında ve adalet duygusunda ciddi bir tahribat meydana gelmiş bulunmaktadır. 15 Temmuzda meydana gelen ve başarısız olan darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL 3’er ay uzatılarak 2017 yılı boyunca süresi uzatılmıştır. Mevcut siyasal iktidarın askeri darbe tehditlerine karşı geliştirdiği yöntemler, şayet askeri darbenin gerçekleşme imkânı bulması halinde oluşturacağı tahribatlar kadar toplumsal yaşamımızda olumsuz ve kötü sonuçlar yarattığını ve halen bu yöntemlerde ısrar edildiğini açık bir şekilde yeniden ifade etmek isteriz. Siyasal iktidarın anti-demokratik uygulamaları karşısında muhalefet gösteren toplumsal kesimler, hapsedilmek veya ekonomik-sosyal haklarından mahrum bırakılmakla tehdit edilmektedir. Hukuk güvenliğinden yoksun ve toplumsal yaşamımızda muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracına dönüşen OHAL, bir yılın ardından 3 ay süreyle bir kez daha uzatılmıştır. Özellikle yayınlanan KHK’lerle düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, ekonomik ve sosyal haklar ile kişi özgürlüğü ve güvenliği bakımdan mağduriyet oluşturan ihlaller ortaya çıkmıştır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin göz ardı edildiği OHAL yönetimi, siyasal iktidarın keyfi uygulamalarına dönüşmüştür. Binlerce kamu çalışanı ve akademisyen, herhangi bir yargı kararı olmaksızın ve hukuki dayanaktan yoksun suçlamalarla ihraç edilmiştir.
Öte taraftan ne yazıktır ki tek gayesi insan hakları ihlalleriyle mücadele ederek insan onuruna yakışır bir yaşamı talep eden biz insan hakları savunucuları da, insan hakları mücadelesini kriminalize etmeyi amaçlayan baskıcı yönelimlerle karşı karşıyı bulunmaktayız. Bir yandan yayınladığımız insan hakları ihlalleri raporlamaları adeta bir suçmuş gibi hedef gösterilirken, diğer yandan da hak savunucuları ve aktivistler haksız gözaltı uygulamalarına maruz kalmakta, haklarında ilginç gerekçelerle soruşturma ve davalar açılmaktadır.
HDP Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş ve Van milletvekili Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 9 HDP’li ve 1 CHP’li milletvekilli halen hapishanelerde tutuklu bulunmaktadır. Haksız bir biçimde hapishanelerde tutulan vekiller hakkında, onlarca yıla varan hapis cezası istemiyle davalar açılmış, kimi vekiller hapis cezalarına çarptırılmış, kimi vekillerin de vekillikleri düşürülmüştür.Bu durumun demokratik siyaset kanallarını tıkayan sonuçlara yol açtığını ifade edebiliriz. Yine seçmen iradesine bir müdahale olarak gördüğümüz ve çoğunluğu DBP’li belediyeler olmak üzere kayyım atamaları, süreç içerisinde devam etmiştir. Bugün itibariyle İlimizdeki DBP’li belediyelerin tamamına kayyım atandığını ve eş başkanlarının bir çoğunun halen tutuklu bulunduğunu belirtmek istiyoruz.
İlimizde 2017 yılı içerisinde , pek çok değişik ve kategorik konuda ihlaller açığa çıkmıştır.Toplamda bir yıl içerisinde tespit edebildiğimiz hak ihlali sayısı 3342 ‘dir. Yukarıda belirttiğimiz gibi bir yılını geriden bırakan ve halen devam etmekte olan OHAL, pek çok kategorik konularda insan hakları ihlallerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle yayınlanan KHK’lerle düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, ekonomik ve sosyal haklar ile kişi özgürlüğü ve güvenliği bakımdan mağduriyet oluşturan ihlaller ortaya çıkmıştır. 1074 kamu çalışanı ,belediye çalışanı ve akademisyen, herhangi bir yargı kararı olmaksızın ve hukuki dayanaktan yoksun suçlamalarla ihraç edilmiştir. Basına yönelik ağır baskılar halen devam etmiştir. Bu gün 170 gazeteci ve medya çalışanın cezaevinde bulunduğu ve 200’ü aşkın gazetecinin yargılandığı ve hapis cezalarına çarptırıldığı Türkiye’de, gazetecilerin haber üretmelerine yönelik engelleyici tutumlar hala devam etmektedir. Gözaltı, tutuklama ve medya organlarının kapatılması gibi baskılar nedeniyle, binlerce gazeteci işsiz bırakılmıştır. İfade ve örgütlenme hürriyeti de, Valilikler ve Kaymakamlıklarca alınan yasaklama kararlarıyla kısıtlanmış bulunmaktadır. İlimizde açık hava toplantıları, demokratik gösteri, yürüyüş ve etkinlikler, ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek 30 günlük sürelerle yasaklanmaktadır.
Yıl boyunca İlimizde gözaltı ve tutuklamalarda tam hız devam etmiştir. Basına yansıdığı kadarıyla (ki gerçek sayı bunun çok üstündedir) 864 kişi göz altına alınmış, 143 kişi tutuklanmış ,684 ev baskını gerçekleşmiştir. Çeşitli ülkelerden gelmiş 391 göçmen gözaltına alınmıştır. Çoğunluğu sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek ve “yasa dışı örgüt üyeliği” “yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” “yasa dışı örgüt propagandası yapmak” gibi suçlamalarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklanmaların, kişi güvenliği ve özgürlüğünün açık bir ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz.
OHAL ilanı ve uygulama süreciyle paralellik gösteren hapishane ihlalleri, sürgünler, sağlık hakkı, işkence ve kötü muamele, disiplin soruşturmaları, tecrit etme, haberleşme, iletişim, aile görüşü haklarının kısıtlanması, anadili kullanma özgürlüğü gibi konularda açığa çıkmıştır. Hapishanelerdeki mahpusların mektup aracılığıyla ve gerekse de yakınlarının şubemize bizzat yaptıkları başvurularda, mahpusların sevk uygulamaları ile ilgili 14 ,sevkler sırasında çıplak arama konusunda 4 ve fiziki işkence konusunda 19, kelepçeli tedavi, hastane ve revire çıkarılmama, infaz koruma memurlarının tehditlerine maruz kalma gibi konularda daha bir çok yaşanan mağduriyetler ifade edilmiştir.
Kadına yönelik şiddetin de hız kesmeden devam ettiği görülmektedir.Yıl içerisinde 3’ü aile içi şiddet ,2 si toplumsal alanda şiddet olmak üzere toplamda 5 kadın yaşamını yitirirken 4 kadın da intihara sürüklenmiştir. Karar verici
mekanizmaların kadına yönelik artış gösteren şiddet karşısındaki duyarsız tavrı sorunun derinleşmesine daha fazla katkı sunmaktadır.
Çocuklara yönelik şiddet ve hak ihlalleri, bu süre içerisinde devam etti. Bu konuda da Başkale,Erciş,Edremit ve Gürpınar ilçelerindeki okullarda 17 çocuk cinsel istismara maruz bırakılırken 4 çocuk da intihara sürüklenmiştir.Yasa yapıcı kurumları ve hükümeti, çocuk haklarını korumaya ve geliştirmeye yol açacak değişiklikleri yapmaya ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin yerine getirmeye davet ediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu cezaevlerinde tek tip kıyafet giyileceği konuşmasından sonra 696. KHK ile yasal kılıfına uydurulmuş olan tek tip kıyafet zorunluluğunun insanlık onuruna aykırı olduğu belirtmek istiyoruz.ABD’ de 11 Eylül olayları sonrası Afganistan’a müdahalesiyle gündeme gelen ve basına yansıyan işkence görüntüleriyle hafızalarımıza kazınan Guantanamo insanlık onuruna yakışmayan işkencelerin yapıldığı bir esir kampıdır ve özenilecek bir yer ve uygulama değildir. Bu olayın benzeri Türkiye’de 12 Eylül sonrası 1 Ocak 1984’te uygulamaya konulan tek tip elbise uygulamasını akıllara getirmektedir. O dönem darbeci generaller, mahkumların kişiliklerini ezmek, askeri bir disiplin altına sokmak vb. gerekçelerle bu kıyafeti zorunlu tutmuştu. Mahkumlar direndiler ve bu direniş açlık grevine dönüştü. Neticede, birçok ölüm meydana geldi ve uygulama hayata geçemedi.Bu uygulamanın yeni acılara yol açmadan kaldırılmasını talep ediyoruz.
Diyalog yerine baskıcı çözüm yöntemlerinde ısrarın bir sonucu olarak, bu gün bölgemizde toplumsal yaşamı derinden etkileyen korkunç ve acı bir çatışma tablosuyla karşı karşıya bulunmaktayız. İktidarın tekçi ve siyasal çözüm kanallarını tıkayan siyaseti sebebiyle, toplumsal yaşamda barış ve çözüm umutları maalesef tükenmiş durumdadır. 90’lı yıllardan bu güne denenmiş ancak sonuç vermemiş şiddete ve çatışmaya dayalı politikalar, bugünde uygulanmakta ve gerisinde can kayıpları bırakmakta, toplumumuzda telafisi imkânsız yaralar açmaktadır. İlimizde 2017 yılı içerisinde 10 güvenlik görevlisi ve 35 örgüt militanı yaşamını yitirirken 10 güvenlik görevlisi de yaralanmıştır.
Son olarak yanı başımızda Ortadoğu tam bir bataklığa dönüşmüşken, komşumuz olan ülkelerde iç çatışmalar devam ederken Siyasal iktidarın bu süreçte doğru politikalar uygulamasını elzem görüyoruz.Zira yanı başımızda bulunan Suriye’de yıllardır sular durulmazken,Irakta refandum sonrası bozulan huzur ortamı hala devam etmektedir. Ve var olan atmosfer yeni sorunlara gebedir. İran da ise halkın sokaklara inmesi ve protestolar nedeniyle onlarca kişi yaşamını yitirmiştir. Rejimin sert müdahalelerine rağmen huzur ortamı sağlanabilmiş değildir. Böylesi hassas bir süreçte baskı ve çözümsüzlük dili yerine diyalog ve çözüm dilinin ülkeye daha çok fayda getireceğine inanıyoruz.
Biz insan hakları savunucuları; bölgemizde ve ülkemizde çatışma, savaş istemiyoruz. Çünkü insanların yaşamlarını yitirmelerine, işkence görmelerine, haksız yere hapsedilmelerine tanıklık etmek istemiyor, çocuklarımızın güven içinde büyüyebildiği ve geleceğe emin adımlarla ilerleyebildiği huzurlu bir hayat istiyoruz. Bu temelde, insan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan OHAL’in bir an önce kaldırılması talebinde bulunuyor, çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesi umuyoruz.
Önümüzdeki dönemin OHAL’in olmadığı,toplumsal barışın sağlandığı,insan haklarının anayasal güvenceye alındığı bir dönem olmasını umut ediyoruz.
‘’İNSAN HAKLARIYLA İNSANDIR’’
İHD VAN ŞUBESİ
”İNSAN HAKLARIYLA İNSANDIR”
İHD VAN ŞUBESİ