
BASINA VE KAMOYUNA
İHD, 17 Temmuz 1986 tarihinde 98 insan hakları savunucusunun imzasıyla kuruldu. Derneğin kuruluş amacı “İnsan hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak” şeklinde formüle edildi ve bu ifade İHD Tüzüğünde de yer aldı. Kurucular arasında mahpus anneleri ve yakınları, aydınlar, yazarlar, gazeteciler, yayıncılar, akademisyenler, avukatlar, hekimler, mimar ve mühendisler, öğretmenler vardı. Kurucularımızdan yaşamını yitirenleri sevgi ve minnetle anıyoruz.
İHD, kurulduğu 17 Temmuz 1986 tarihinden beri Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sorunu olduğunu ifade etmekte ve bu sorunun giderilmesine katkı sunmak için mücadelesini ısrarla, inatla ve umutla sürdürmektedir. İHD’nin bu mücadelesi Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürünün oluşmasına önemli katkılar sunmuş ve sunmaya devam etmektedir.
İnsan hakları ve demokrasi mücadelemizin en önemli amaçlarından birisi 82 Anayasasının reddi üzerinden yeni ve demokratik bir Anayasa yapılmasına katkı sunmaktı. Ancak Türkiye temel sorunlarını çözemediği için demokratikleşme yerine daha anti demokratik bir anayasal rejime kaymış durumdadır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye tabir edilen bu sistemin en bariz karakteri anti demokratik olmasıdır.
Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözülememesinin yarattığı ağır tahribatlar devam etmektedir. Silahlı çatışma ve savaşın coğrafi alanı Türkiye’nin yanı sıra Suriye ve Irak’ın kuzeyinde de bütün şiddeti ile sürmektedir. Bunun yanı sıra seçilmiş Kürt belediye eş başkanlarının görevlerinden alınarak gözaltına alınıp tutuklanmaları ve haksız cezalara çarptırılmaları, yerlerine kayyım atanması seçmen iradesinin gaspı ve demokrasinin inkarı anlamına gelmektedir. Bu durum sorunların barışçıl yollarla çözülmesi inancına ağır darbe vurmuştur. İHD her zaman barış hakkını savunmuş ve savunmaya devam edecektir. Türkiye’nin demokratikleşebilmesi bakımından Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözmesinin zorunlu olduğunu her zaman olduğu gibi bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanındaki gerileme ile ilgili söylenebilecek çok şey var. Ancak insan hakları, demokrasi ve barış mücadelesini kesintisiz olarak yürüttüğümüz 34.yılda önemli bazı tavsiyelerde ve taleplerde bulunmak istiyoruz. Esasen bu husustaki önerilerimizi ana başlıkları ile her yıl tekrarlamaktayız.
- Türkiye’nin, Kürt sorununu kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ihtiyacı bulunmaktadır.
- Türkiye’nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır
- İfade özgürlüğü demokrasinin temelidir. Demokrasiye giden yolun açılabilmesi için ifade özgürlüğünün mutlaka sağlanması gerekir.
- Başta toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yaşanan ihlaller olmak üzere diğer ayrımcılık türlerinin yol açtığı ihlallerin ve her türlü ayrımcılığa yol açan politikaların, pratiklerin ortadan kaldırılmasının son derece önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Her türlü ayrımcılığa karşı mücadelemiz kesintisiz bir şekilde devam edecektir.
- Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli bir kazanım olan ve toplumsal cinsiyet rollerini tanıyan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinin tartışmaya açılarak, bu sözleşmeden çıkılması için çeşitli dini referanslarla hareket eden çevrelerin önerilerine karşı çıkılması ve tam tersi iç hukuki düzenlemelerin İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu hale getirilmesi sağlanmalıdır.
- Türkiye’de 2019 yılında yapılan seçimler göstermiştir ki demokrasi, insan hakları ve barıştan yana güçlü bir siyasi ve toplumsal muhalefet bulunmaktadır. Siyasi ve toplumsal muhalefetin en geniş tabanda demokrasi ve insan hakları ilkesinde birleşik mücadele yürütmesi halinde verilecek mücadele ile Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlanabilir. İnsan hakları savunucuları olarak bu mücadelenin içerisindeyiz.
- Kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi kendisini bağımsız ve tarafsız yargıda gösterir. Hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanması olmadan adaletin yerini bulması mümkün değildir. Yeni ve demokratik anayasa ile kuvvetler birliğine son verilmeden adil yargılama, hukukun üstünlüğü, tarafsız ve bağımsız yargı oluşması mümkün değildir.
- Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi devlet içi çete yapılanmalarının tasfiye edilmemiş olmasıdır.
- İşçi ve emekçilerin haklarının verilmemesi için de otoriterleşmede ısrar edilmekte, temel ekonomik istatistikler üzerinde maniplasyon yapılarak ağır hak kayıplarının yaşanmasına neden olunmaktadır. Covid-19 salgını göstermiştir ki, bu dönem ekonomik ve sosyal hak mücadelesi artarak devam etmelidir.
- İşkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden pratiklerde bilhassa OHAL’in ilanından sonra ciddi bir artış olduğu hak ihlalleri raporlarımızla belgelenmektedir. Benzer şekilde, zorla kaybedilme vakaları da tekrar yaşanmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra cezasızlık politikası bu ihlallerin incelenmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Cezasızlık politikasına son verilerek etkili, kapsamlı ve bağımsız idari ve adli soruşturmalar yürütülmelidir.
- Öyle ki, adil yargılama için açlık grevi yapan Avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal kritik aşamaya gelmiş, talepleri halen karşılanmamıştır. Hapishanelerdeki ağır hasta mahpusların sayısı giderek artmış ve tespit edebildiğimiz kadarı ile 600’ü geçmiştir. Ağır hasta mahpuslara yönelik çürütme politikası onların ölümüne sebep olmakta, siyasi iktidar bu durumu ağır insan hakkı ihlali olarak görmemektedir.
- Covid-19 salgını dünyada ve Türkiye’de insan hakları ihlallerinin artmasına sebep olmuş, çatışan haklar bahane edilerek temel hakların sınırlandırılmasında otoriter yönetimlere fırsatlar vermiştir. İnsan hakları savunucuları olarak ekonomik ve sosyal haklar başta olmak üzere, ekolojik çevrede yaşama hakkının yaşama hakkı kadar önemli olduğu bilinci ile savunuculuk yapılması gerektiğini ortaya koymuştur.
- Küresel iklim krizininin sebep olduğu ekolojik yıkıma ek olarak, Türkiye’deki plansız kentleşme, doğal çevrenin maden sahalarına açılması, HES ve baraj yapımı, insan eliyle gerçekleştirildiği izlenimi veren orman yangınları nedeniyle doğanın tahrip edilmesine devam edilmektedir. İHD olarak, doğanın korunmasının temel bir insan hakkı olduğunu bir kez daha belirtmek isteriz.
- Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürünün gelişmesine oldukça önemli katkıları olan İHD’nin ve insan hakları savunucularının insan haklarını savunma hakkı kabul edilmelidir. İnsan hakları savunucuları üzerindeki yargı yolu ile baskı politikasına son verilmelidir. İçişleri bakanlığının dernekler üzerindeki faaliyet denetimine son verilmeli, dernekler kanunu değişikliği ile kişilerin fişlenmesi yönündeki askeri darbe dönemi uygulamalarından vazgeçilmelidir.
İnsan hakları savunucularının İHD çatısı altındaki 34 yıllık mücadelesi insan onuruna dayanan özgürlük, eşitlik, adalet ve barış talebi ile artarak devam edecek ve Türkiye’nin insan haklarına dayalı demokratik bir rejime kavuşması mücadelesi sürdürülecektir. Bu mücadelede ısrarlayız, inatçıyız ve umutluyuz.
‘’İNSAN HAKLARIYLA İNSANDIR’’
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ VAN ŞUBESİ 17.07.2020

