BASINA VE KAMUOYUNA
Türkiye’de iktidarların çözümsüz bıraktığı Kürt meselesinin toplumsal maliyetleri her geçen dönem artıyor. 2015 yılında terk edilen çözüm süreci yeni bir çatışmalı dönemi başlatmış, binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olmuştur. Siyasal iktidarın 2016 yılından bu yana Suriye ve Irak ülkelerinin topraklarında bulunan bölgelerde yaşayan Kürtlerin yaşam alanlarına yönelik askeri müdahaleleri temel hak ihlallerine ve toplumlar arası kırılmalara yol açacak düzeye varmıştır. Efrin’den Şengal’e, Maxmur’dan onlarca yerleşim yerine varana kadar kitlesel bir şekilde siviller yerlerinden edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, ÖSO/HTŞ isimli ne olduğu belli olmayan paramiliter grupların da katılımı ile hava ve kara saldırısının da devam ettiği, sivillerin yaşamını yitirdiği, kimyasal silahların gelişi güzel doğaya ve topluma karşı kullanıldığı bir süreç yaşanmaktadır. Geçici ve dönemsel olmaktan çıkan bu durum yıllardır devam etmekte ve devam eden çatışma ve savaşın maliyetleri toplumsal bir çöküşe neden olmaktadır.
Tüm kamuoyunun savaş ile ilgili olarak, her ne kadar üstü örtülmeye çalışılsa da aslında sıradan basit gerçeği bir kez daha bilmesi gerekir. Savaş öldürür, Savaş engelli bırakır, Savaş göç ettirir, Savaş çocukları, kadınları, mültecileri öncelikle etkiler, Savaş işkence başta olmak üzere ağır insan hakları ihlallerinin kaynağıdır, Savaş toplumların ruhsal dünyalarında gelecek nesillere de aktarılan derin örselenmelere yol açar, Savaş ekolojik yıkımdır, Savaş ekonomik kaynakları yok eder. Türkiye’de de güncel olarak toplumun tüm kesimlerini etkileyen derin ekonomik krizin en temel nedeni son yıllarda artan güvenlikçi politikalar ve ülke dışında gerçekleştirilen askeri politikalar ve uygulamalara yapılan harcamalardır.
Öte yandan Milli Savunma Bakanlığı açıklamalarında sivillere zarar verilmemesi konusunda azami dikkat gösterileceği belirtmekte ise de gerçekleştirilen SİHA Saldırılarının sivil yerleşim yerlerini vurduğu, ormanlık alanların saldırılar sonucu yok olduğu ve sivil insanların, çocukların yaşamlarını yitirdiği bir süreç yaşanmaktadır. Nisan 2022’de başlatılan yeni saldırılar sonucunda, her ne kadar şu an için somut bilgilere ulaşma imkanı olmamakla birlikte, onlarca sivilin yaralandığı ve ölümler olduğuna dair çeşitli basın yayın kuruluşlarında yer alan haber ve görüntüler derin kaygı uyandırmaktadır. Türkiye, Cenevre Sözleşmelerine taraftır ve eylemlerinin sorumluluğunun farkında olmalıdır. On binlerce insanın yaşadığı Şengal, Maxmur ve diğer yerleşim bölgelerinde yaşanabileceklerin insani felakete yol açacağı kaygımızı bir kez daha paylaşmak isteriz.
Türkiye’deki siyasal iktidarın baskıcı ve otoriter karakterini devam ettirebilmek, seçim
yılı içerisinde toplumun üzerindeki baskıyı ağırlaştırmak, fiilen devam eden OHAL’i uygulayabilmek için böylesi ağır acılara yol açabilecek bir girişimin içinde olduğu izlenimi edinilmektedir. Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt ve Arap’ın soydaşı olan Irak ve Suriye Rojavası’ndaki Kürt ve Arapların diğer halklarla birlikte oluşturduğu yönetim biçimlerini tehdit olarak değerlendirmek demokrasi ve insan haklarına aykırıdır. Bu durum Türkiye’de bir arada barış içinde yaşamak isteyen halklar arasında derin kırılmalara sebep olabilecek ve Türkiye iç barışını büyük bir tehlikeye atabilecektir. Siyasal iktidarı tüm toplumlar için sonuçları ağır olan bu girişimlerinden bir an önce vazgeçmeye davet ediyoruz.
Siyasal iktidara bir kez daha sesleniyoruz. Türkiye içinde ve dışında çatışmaya ve savaşa dayalı politikalardan vazgeçiniz. Demokratik kurallar çerçevesinde bütün halklar ve inançlarla bir arada yaşama imkanı vardır. Yeter ki bu sorunlar hakkında barışçıl ve demokratik yollarla çözüm konusunda irade gösterilebilsin. Dünyada çok sayıda örnekleri olduğu gibi Türkiye’nin de Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözüm için inisiyatif alıp meseleyi ağırlaştıran yaklaşımlardan geri durması lazımdır. Demokrasi ve insan hakları adına bir hukuk devletinin hem ülke içindeki tüm yurttaşlara hem de dünya kamuoyuna karşı barış siyasetinde ısrar etmesi gereklidir. Devam eden bu çatışmalı sürecin daha fazla büyümeden sona erdirilmesi ve sorunların diyalog ve müzakereyle çözümü konusunda tüm kamuoyunu, aydınları ve sivil toplumu inisiyatif almaya ve harekete geçmeye davet ediyoruz.
Savaşa karşı barışı savunuyoruz. İnadına barış diyoruz.