Anasayfa Basın Açıklamaları 10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ KUTLU OLSUN

10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ KUTLU OLSUN

18 Dakika Önce

= BASINA VE KAMUOYUNA =

Türkiye ve dünyada temel hak ve özgürlüklere dayalı, insan haklarına saygılı ortak bir yaşam ideali; ekonomik, kültürel, dinsel, etnik vb. her türden gerekçe ile maalesef yaşama geçmemektedir. Türkiye’de Son yıllarda İnsan Hakları ihlalleri ve demokrasi sorunu giderek büyüdüğü, Temel hak ve özgürlüklerin en başında gelen Düşünce ve İfade Özgürlüğünün adeta yok edildiği, iktidar gibi düşünmeyen ve iktidar gibi konuşmayan herkesin adeta  “terörist” ilan edildiği, basın yoluyla hedef gösterilmeler, yargı yoluyla gözaltı ve tutuklamalar ile toplumun sindirilmeye çalışıldığı böylesi bir süreçte, işsizliğin arttığı, ekonomik buhranların yaşandığı ve toplumumuzun gerçekten giderek nefes alamaz hale geldiği bir ortamda; devleti idare eden yöneticilerin dışarıda hamasi söylemleri ve içeride giderek halktan kopuşları ülkeyi nefessiz bırakmıştır.

Türkiye’nin demokrasi ve hukuk taahhüdünden giderek uzaklaşması, insanlığın en önemli kazanımlarından birisi olan insan haklarının hem bir referans sistemi hem de bir denetim mekanizması olarak zayıflamasına yol açmıştır. Geldiğimiz noktada Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen Türkiye’de hala kurulamamıştır.

Hukuk devleti olmanın temeli, toplumun demokratik değerlerini bir arada, eşit ve özgür yaşamı, adaleti tesis etmesinden geçer. Ne yazık ki ülkede demokratik değerler aşındırılarak adalet duygusu zedelenmiştir. Geldiğimiz noktada ülkede bir çok kesim ülkedeki siyasi kırımlardan etkilenmiştir.

Siyasi baskının en yoğun hissedildiği alanlardan biri de hasta mahpuslardır. Toplum vicdanında hasta mahpusların durumları hakkında devlet eşitlik, adalet, tarafsızlık ve hukuktan uzak hareket ederek şartları zorlaştırmaktadır. Bizler insan hakları savunucuları olarak cezaevlerinde başka ölümlerin olmaması ve tabutların çıkmaması için insan hak ve özgürlüklerinin uygulanması ve ağır hasta mahpusların yakınları yanında tedavilerine devam edebilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, cezaevlerinde uygulanan tecridin son bulması için 7 kurum olarak İnsan Hakları Haftasını cezaevlerindeki mahpuslara adıyoruz.

Ülkenin en büyük gerçekliğinden biri olan hasta mahpuslar, siyasi iktidar tarafından hukuka aykırı bir şekilde ölüme terk edilmiş durumdadır. Devlet, kutsal olan yaşam hakkının korunması için bir an önce üzerine düşen yükümlülükleri ve sorumlulukları yerine getirmelidir. Ne yazık ki son dönemde hukuk devletinden hızla uzaklaşılmış ve hukuksuz bir çok karara imza atılmıştır. Devlet, kendi anayasasını ve kanunlarını uygulamamakta ve anayasasını dahi tanımamaktadır. Son dönemde verilen kararlar ile anayasal düzen yerle yeksan edilmiştir.

Yine avukatları tarafından yapılan binlerce başvuruya rağmen İmralı’da Abdullah Öcalan!ın 33 aydır ailesi ve avukatlarıyla hiçbir şekilde görüştürülmemesi,  tüm insanı haklardan ve mahpus haklarından yoksun bırakılması iktidarın keyfi hukuk düzeniyle hukuk ve demokrasi değerlerini aşındırdığının göstergesidir.

Cezaevlerindeki hak ihlalleri ve topluma yayılan tecrit politikaları, mahpusların son çare olarak açlık grevleriyle protesto edilmeye başlanmıştır. Mahpusların en temel haklarını sağlayabilmek için bedenlerini açlığa yatırmaları bu ülke için en büyük utançtır. Bu açlık grevleri yaygınlaşmadan, süresiz ve dönüşümsüz açlık grevlerine dönmeden devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek mahpusların insani taleplerini yerine getirmelidir. Ulusal ve uluslararası mevzuat ile evrensel hukuk ilkeleri göz önüne alındığında Mahpusların; işkence yasağı, sağlık ve tedavi hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, haberleşme özgürlüğü, ifade özgürlüğü haklarının ihlal edildiği, bu anlamda devleti yönetenler ve ilgili idare bürokrasisi pozitif yükümlülüklerini yerine getirmeye ve mahpuslara uygulanan bu ihlallerin bir an önce sonlandırmaya çağırıyoruz.  

TTB Merkez Konseyi’nin seçilmiş üyeleri, hukuki temelden yoksun bir siyasi dava neticesinde yargı araçsallaştırılarak görevden alınmış ve TTB üyelerinin iradesi tanınmamış ve iktidara muhalif olduğu için kuruma kayyum atanmıştır.

Son dönemde bütün muhalif kesim, ifade özgürlüğünü kullanan herkes iktidar tarafından hedef alınarak susturulmaya çalışılmaktadır. Muhaliflerin siyaset yapması imkansız hale getirilerek birçok eylemi ve organizasyonu kriminalize edilerek bunlardan suç unsurları çıkarılmıştır.

Kobane kumpas davasıyla Kürt halkının meşru ve legal eylemleri kriminalize edilerek Kürt siyasetçiler yargılanmaktadır. Kürt siyasetçilerden Gültan Kışanak 7 yıldır azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen serbest bırakılmamaktadır. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ AİHM kararına rağmen hukuka aykırı tutuklu bulunmaktadır. Aynı zamanda Hüda Kaya hukuka aykırı bir şekilde tutuklanmıştır. Yine birçok Kürt siyasetçi siyasi saiklerle tutuklanmaktadır.

Türkiye’de bir çok hak ihlalinde toplumun sesi olan hak savunucuları; Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Gezi Davası bahane edilerek susturulmaya çalışılmıştır. Barışçıl ve şiddetten uzak bir hak arama çabası olan Gezi eylemlerden suç unsurları çıkarılması, anayasanın temelini oluşturan demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.

Ülkeyi yönetenlerin giderek artan nefret ve şiddet diliyle birlikte ülkeyi yeni bir çatışma ve savaş haline sokma çabaları endişe vericidir. Ülke içerisinde yaşanan toplumun sıkışmışlık hali yöneticiler tarafından görülmediği gibi her geçen gün artan ihlaller boyutu konuşulmasın diye yeni ihlallere sebebiyet verecek bir hamaset dili geliştirilmiş, ülkeye sınırı olan tüm komşu ülkeler ile neredeyse bir savaş haline geçileceğinin işaretleri verilmeye başlanmıştır.

Buradan bir kez daha sesleniyoruz. Savaş hali ciddi sivil can kayıplarına sebep olur, demografik yapıyı değiştirir, zorla yerinden edinmelere sebep olur ve bununla birlikte ülke içinde huzursuzluğa sebep olur, zaten kötü olan ekonomiyi daha da kötü hale sokar, işsizliği artırır, yoksulluğu arttırır ve bir bütün ülkeyi kaosa sürükleyecektir. Bu nedenle “en kötü barış en haklı savaştan iyidir” şiarıyla yurt dışı ve yurt içinde barış ve diyalog ile çözümlerin bulunması çağrımızı yineliyoruz.

Toplantı ve gösteri Yürüyüşü düzenleme hakkı anayasamızın 34. Maddesinde teminat altına alınmış ve “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Demektedir. Van ilinde bulunan biz STK lar ne zaman ki bu hakkımızı kullanmaya kalktıysak valilik kararı gerekçe gösterilerek kolluk marifetiyle engellenmekteyiz. Valilik bazı yapılara bilinçli ve destek vererek açtığı alanları bizlere yasaklayarak bir siyasi parti temsilcisi gibi davranmaktadır. Buradan Van valiliğine sesleniyoruz. Van ilinde yıllardır uygulanan bu OHAL ardılı yasaklamanın derhal kaldırılmasını ve Van Halkının Toplantı ve gösteri Yürüyüşü düzenleme hakkının korunması çağrısı yapıyoruz.

Bilindiği üzere İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve Türkiye  bir yıl sonra yani 1949 yılında bu evrensel bildirgeyi kabul etmiştir. 75 yıl önce kabul edilen ve insanın sahip olduğu onur ve değerin haklara kaynaklık ettiği ve bu hakların evrensel olduğu fikrini temel alan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrense Bildirgesi’nin kabulü, insanlık için büyük bir kazanımdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi İnsanların insan olmaktan kaynaklı temel hakları olan; Yaşama Hakkı, İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, Düşünce ve İfade Özgürlüğü, Din ve Vicdan Özgürlüğü, Özel Hayatın Gizliliği Hakkı, Adil Yargılanma Hakkı, Mülkiyet Hakkı, Seçme ve Seçilme Hakkı, Beslenme ve Barınma Hakkı, Protesto Hakkı, Eğitim Hakkı, Sağlık Hakkı vb temel hakları güvence altına almayı imzacı devletlere bir ödev olarak belirtmiştir. Türkiye’nin bu sözleşmeyi kabulünden bugüne 74 yıl geçmiş olmasına karşın halen bu haklar kamusal bir güvenceye kavuşmamış ve halen yurttaşın bu hakları çiğnenmektedir. Dolayısıyla biz STK’lar halen bu temel haklarımızın korunması için Yöneticilere her yıl çağrı yapıyoruz.

Bugün bir kez daha çağrı yapıyoruz. İnsan hakları herkese karşı ileri sürülebilen bir haktır, insan hakları evrenseldir, insan hakları devredilemez, insan hakları vazgeçilmez ve şartta bağlanamaz.

Daha fazla hak ihlallerinin yaşanmaması için, yönetenlere kamusal sorumluluklarını hatırlatıyoruz. Hak savunucuları olarak buradan itirazımızı yüksek sesle dile getiriyoruz: Haklılığın verdiği güçle;

KORKMUYORUZ, SUSMUYORUZ, HAKLARIMIZDAN VAZGEÇMİYORUZ.

İHD VAN ŞUBESİ

ÖHD VAN ŞUBESİ

TİHV VAN TEMSİLCİLİĞİ

VAN BAROSU

KESK VAN ŞUBELER PLATFORMU              

TMMOB VAN İL KOORDİNASYON KURULU

VAN HAKKARİ TABİP ODASI

Diğer Yazılar
 İHD VAN
 Basın Açıklamaları

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir