Anasayfa Genel VAN-IĞDIR-ERZURUM-AHLAT-PATNOS HAPİSHANELERİ HAK İHLALLERİ RAPORU

VAN-IĞDIR-ERZURUM-AHLAT-PATNOS HAPİSHANELERİ HAK İHLALLERİ RAPORU

85 Dakika Önce

VAN-IĞDIR-ERZURUM-AHLAT-PATNOS HAPİSHANELERİ

HAK İHLALLERİ RAPORU

24 Kasım 2022

A- GİRİŞ

Farklı tarihlerde, farklı hapishanelerde hak ihlallerine uğrayan mahpusların bizzat, vekilleri veya aileleri tarafından derneğimize yapılan başvurulara istinaden, mahpuslarla görüşmeler gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilen bu görüşmeler neticesinde tespit edilen hususlar raporlaştırılmıştır.

B-RAPORUN AMACI

Raporun amacı; Hapishanelerde yaşanan Temel hak ve hürriyetlere ilişkin ihlallerin tespiti, yetki ve sorumluluğu olan merci ve kurumların bu ihlallerin sonlandırılmasına yönelik harekete geçmelerini sağlamak, ihlallere ilişkin etkili soruşturma yürütülmesine katkı sağlamak ve kamuoyunun dikkatine sunmaktır.

C. YÖNTEM

Bu raporda avukatlar tarafından hapishanelerde gerçekleştirilen ziyaretler dışında mahpusların

aileleri ile yapılan telefon görüşmelerinden ve mahpusların avukatlarına gönderdikleri mektup

ve fakslardan edinilen bilgiler kullanılmıştır.

Rapor tarihi itibariyle;

-Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi,

-Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi,

-Van T Tipi Kapalı Hapishanesi

– Iğdır S Tipi Kapalı Hapishanesi

-Dumlu Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi ve

-Patnos L Tipi Kapalı Hapishanesi’ne ziyaret gerçekleştirilmiştir.

D-HAPİSHANE ZİYARETLERİ, GÖRÜŞMELERDE AKTARILAN HAK İHLALLERİ

1-VAN F TİPİ YÜKSEK GÜVENLİKLİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan O.E. ile gerçekleştirilen görüşmede;

-Oda aramalarının çok sık ve vakitsiz yapıldığı keyfi, şiddet ve cebre varan oda aramalarının amacı dışına çıktığı, odaların darmadağınık hale getirildiği ve bütün eşyaların her tarafa saçıldığı,

-Oda aramalarında inceleme gerekçesiyle kitapların ve defterlerin götürüldüğü ancak uzun bir süre geçmesine rağmen geri verilmediği,

-Oda aramalarında odaların tarumar edilip dağıtılmasına tepki gösteren Çağrı AVCI isimli mahpus ulu orta alanda şiddete maruz kaldığı ve süngerli odaya götürülerek çıplak bir şekilde işkenceye maruz kaldığı,

-Cezaevi idaresi eşya kabul biriminin onayından geçerek mahpuslara verilen kitapların daha sonra oda aramalarında “demokratik, barış, özgürlük vb.”kelimelerinin geçmesinden dolayı keyfi bir şekilde idarenin el koyduğu,

-Kitap incelemelerinin 8 ay gibi uzun sürelerde yapıldığı, kitap kotasının olmasından ve bazı kitapların incelemesinin hala sürmesinden kaynaklı yeni kitapların verilmediği, 

-Kahraman MUŞLU ve Mehmet Zeki İLMİN isimli mahpusun gözetim kurulu kararları gerekçe edilerek koşullu salıverilmeden faydalandırılmadığı, mahpuslar hakkında verilen infaz erteleme kararı geçmiş döneme ait disiplin cezaları, soyut ve genel gerekçeler ile infazları ertelendiği, kurul görüşü doğrultusunda hali hazırda 2 mahpusun tahliyesinin ikinci kez 6 ay ve üçüncü kez 6 ay şeklinde ertelendiği,

-Yeni Yaşam, gazetesinin verilmediği, gerekçesinin yasaklı ve propaganda içeriyor şeklinde ifade edildiği,

-Ağır hasta mahpusların tedavilerinin yeterli düzeyde yapılmadığı, düzenli götürülmesi gereken kontrollerine götürülmediği, rutin götürülmesi gereken durumlarda dahi bazen 5 ay gibi bir süre sonra hastaneye götürüldüğü bazen de hastane sevklerinin keyfi bir şekilde iptal edildiği,

-Ozan EGE isimli mahpusun 9 ayı aşkındır hastaneye sevkinin yapılmadığı,

-Kantinlerde sınırlı eşya bulunduğu, bunun yanında kantin fiyatlarının çok fahiş olduğu,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

2-VAN YÜKSEK GÜVENLİKLİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan M.S.Ç. ve R.B. ile gerçekleştirilen görüşmelerde;

-Oda aramalarının çok sık ve gece saat 00.00 gibi vakitsiz yapıldığı keyfi, şiddet ve cebre varan oda aramalarının  amacı dışına çıktığı, odaların darmadağınık hale getirildiği ve bütün eşyaların her tarafa saçıldığı,

-Mahpusların hastane sevkleri geciktirilmekte, hapishane doktorundan hastane sevklerinin alınabildiği ve ancak kelepçeli tedavi yöntemi dayatıldığından mahpusların bunu kabul etmediği ve bu nedenle hastaneye götürülmediklerini, bu anlamda son aylarda kimsenin hastaneye götürülmediği,

-Hastane sevklerinin en az 7 ay sürmekte ve bazen de cezaevi idaresi tarafından keyfi bir şekilde iptal edildiği, ilaçların çok geç geldiğini,

Rakip BABUR isimli mahpusun kafasına dikiş atıldığı ve doktorun yazmış olduğu ilaçlarının aynı gün içinde kullanması gerektiğini bildirilmesine rağmen bir hafta sonra kendisine verildiği,

-Yeni Yasam gazetesi başta olmak üzere Birgün, Evrensel gibi muhalif gazetelerin mahpuslara verilmediği, yayın hakkı bulunan TV kanallarının yayınlanmadığı, KRT, TELE1 Halk TV gibi muhalif kanalların verilmediği, nedenin ise muhalefetin propagandasının yapıldığından dolayı verilmediği mahpuslara iletildiği

-Uzun bir süredir devam eden “Gözlem Kurulu”nun amacı dışında bir şekilde yargılama yapar gibi karar verdiği ve basit gerekçeler ile infazların yakılarak uzatıldığı

-Hakan BİLEKÇİ isimli mahpusun koşullu salıverilmesi gerekirken tahliyesinin yapılmadığı, cezaevi gözlem kurulunun onay vermediği, özellikle mahpusun gözlem kuruluna çıkarken gözlem kurulu heyeti tarafından mahpusa, “HDP-PKK ilişkilerini nasıl, X örgütünü nasıl görüyorsun, çocukların olursa dağa çıkaracak mısın” gibi sorular sordukları ve ancak gözlem kurulu kararlarına bu soruların böyle geçirmedikleri hususları mahpuslarca tarafımıza aktarılmıştır.

-Pandemiden ötürü yasaklanan kurs atölye spor vb. etkinlikler pandemi bitmesine karşın halen yasaklı olduğu, kültürel faaliyetler ve sohbetler ve spor faaliyetlerin yapılmadığı,

-Cezaevi yönetimi ve cezaevi savcısının görüşme taleplerine cevap vermediklerini, Cumhuriyet Başsavcılıklarına, Adalet Bakanlığı ve diğer resmi kurumlara gönderilen mektupların gönderilmediği, evrak çıkış numarasının kendilerine verilmediğini,

-Gönderilen mektupların ve mahpuslara gelen mektupların kendilerine geç verildiği, Van ilinden dahi gönderilen mektupların 2-3 ay gecikmeli teslim edildiği,

-Kargo ile mahpuslara gönderilen eşyaların geç verildiği, en erken 2-3 ay içinde verildiklerini, çoğu kez de geri gönderildiği,

-Kantin fiyatların çok yüksek olduğu, ürünlerin çok kısıtlı olduğu, önceden alınan iç çamaşır, çorap, terlik ve havlu gibi eşyaların dışardan alınmadığını, mahpusların aileleri tarafından gönderilen kargoların kendilerine verilmeyerek eşyaların kantinden almaya zorlandıklarını ve fiyatların kalitesine göre yüksek olduğunu, kantinden alınan radyoların toplatıldığını ve çoğunun bozularak kendilerine geri verildiğini, bazıların ise hiç verilmediğini, kırtasiye malzemelerinin yasaklı olmamasına rağmen bu ürünlerden yararlanamadıkları,

-Kapalı görüşlerin haftada 40 dk olduğunu, açık görüşlerin ise ayda bir olarak 40 dk olduğu,

-Su kotasının uygulandığı, su kotasının çok az olduğunu ve bu kotadan dolayı kişisel ve oda temizliği tam olarak yapmadığı, buna bağlı olarak elektrik faturaların yüksek geldiği, özellikle tek kişilik hücrede kalan mahpusların bunu karşılamada zorlandığı,

-Yemeklerin mikarının az ve çeşitliliğin olmadığı, ayrıca hijyenik de olmadığını,

-Oda değişim taleplerinin karşılanmadığını, idarenin keyfi olarak oda değişiklikleri yaptığı, bu duruma itiraz ettiklerinde disiplin cezaları ve sürgünlerle karşılaştıkları, aynı koridordaki odalara ideolojik olarak farklı grupların getirdiklerini ve bunun sonucunda provakatif durumların yaşandığı,

-Cezaevi yönetimin mevzuata aykırı olarak yapmış olduğu uygulamalara karşı çıktıkları için hemen hemen herkesin disiplin cezası aldığı, bazı gardiyanların tahrik edici şekilde yaklaşımlarda bulundukları,

-Mahpusların ailelerine yakın hapishanelere sevk taleplerinin gerekçesiz bir şekilde reddedilmekle birlikte mahpusların sürekli sürgüne maruz bırakılması,

 -Aynı koridor içerisinde farklı suç örgütlerinin bulunduğu, bu durumun kargaşalara ve provakatif eylemlere neden olduğu,

-Cezaevi kurum idaresi tarafından berber ve terzi alanlarının kapatıldığı ve gerekçenin ise pandemi olduğu,

Hususları tarafımıza aktarılmış olmakla birlikte mahpus Mehmet Emin ÇALIŞIR ve Cebrail YILMAZ tarafından Van Borusu Cezaevi Komisyonuna gönderdikleri mektuplardan alıntı yapılmıştır.

3-VAN T TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan  F.A ile gerçekleştirilen görüşmede;

-Mektup gönderemediklerini, Van’dan dahi gönderilen mektupların 6-7 ay gecikmeli teslim edildiğini,

-Telefon görüşmelerinin haftada 10 dk olduğunu ve bunun az olduğunu, kapalı görüşlerin ve açık görüşlerin 30 dk ile sınırlandığı,

-Kalorifer peteklerinin yanmasına rağmen cezaevinin soğuk olduğunu,

-Kürtçe yayınların olmadığı, kitapların geç verildiğini ve kendilerine gelen kitapları keyfi olarak bekletildiği, mahpusların tarafsız koğuşlara geçmeleri için baskı yapıldığı,

-Spor ve kültürel faaliyetlerinin olmadığını, haftada bir keyfi bir şekilde oda aramaların yapıldığı,

-Gardiyanların mahpuslara karşı tavırlarının ve yaklaşımlarının provakatif olduğu,

-Kantin fiyatların yüksek olduğu, katinden istedikleri eşyaların sadece bir çeşit geldiği(meyve ve sebze açısından), kantinde günlük ihtiyaç olan eşyaların olmadığını,

-Hastane sevklerini beklediğini, ayda bir defa revire gidebildiklerini,

-Su kotasının uygulandığı, su kotasının çok az olduğunu ve bu kotadan dolayı kişisel ve oda temizliği tam olarak yapmadığı, buna bağlı olarak elektrik faturaların yüksek geldiği,

-Cezaevi yönetimi ve cezaevi savcısının görüşme taleplerine cevap vermediklerini, Cumhuriyet Başsavcılıklarına, Adalet Bakanlığı ve diğer resmi kurumlara gönderilen dilekçelere geç cevap verildiği, bazen de hiç cevap verilmediğini,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

4-IĞDIR S TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan  H.B. İle gerçekleştirilen görüşmede;

“Siyasi mahpusların tek kişilik odalarda tutulmaya devam edildiği, beraber kalma taleplerine ilişkin dilekçelerinin reddedildiği, yasal düzenleme çerçevesinde belirtilen sayıda kendilerine kitap ve dergi verilmediğini, Gazete kısıtlamasının olduğunu Yeni Yaşam ve Evrensel Gazetelerinden birinin verilmediğini, Cezaevinde mahpusların sosyalleşmesi amaçlı yasal hakları olan aktivitelerin ve sporun kısıtlandığı, dilekçelerine cevap alamadıklarını, ayrıca cezaevine vermiş oldukları bazı dilekçelerin cevap alamadıklarını, bazılarına ise aylar sonra cevap alabildikleri, kıyafetler sınırlaması olduğunu ve kendileri için yetersiz olduğunu,” beyan etmiştir.

Mahpuslardan  R.Y. İle gerçekleştirilen görüşmede;

 “Kitap, gazete ve dergi genel olarak kısıtlamanın halen devam ettiğini, Cezaevinde mahpusların sosyalleşmesi amaçlı yasal hakları olan aktivitelerin ve sporun sınırlı olduğunu, Revire çıkma taleplerinin kabul edildiği ancak kısa sürede sonuçlanmadığını,  hastaneye götürüldüklerinde muayane esnasında kelepçelerinin çıkarılmadığını, tek  kişilik koğuşta tutulmaya devam edildiğini  ‘ beyan etmiştir.

Mahpuslardan  F.S. İle gerçekleştirilen görüşmede;

 “Kitap, gazete ve dergi genel olarak kısıtlamanın halen devam ettiğini, Cezaevinde mahpusların sosyalleşmesi amaçlı yasal hakları olan aktivitelerin, sohbetin ve sporun cezaevi yönetimi tarafından bu hakların engellendiği, Tek kişilik koğuşta tutulduğu, yan koğuşlarında  tutulan mahkumların sürekli değiştiği yada kendi koğuşlarının  2-3 ayda bir değiştirilerek arkadaş edinmesinin önlendiğini’  beyan etmiştir.

Mahpuslardan  F.G. İle gerçekleştirilen görüşmede;

“Tek kişilik koğuşta kaldığını, üçlü koğuşa geçme taleplerinin reddedildiği, Cezaevi yönetiminin gerekçe olarak; Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulunun böyle bir karar aldığını,   sosyalleşmesi amaçlı olan aktivitelerin ve sporun kısıtlı olduğunu, talep ettikleri gazete ve kitapların verilmediğini” beyan etmiştir.

5-ERZURUM  DUMLU YÜKSEK GÜVENLİKLİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslardan  H.K. ile gerçekleştirilen görüşmede;

“Demir parmaklık takılı pencerelere bir de tel örgü takıldı. Bu yüzden bazı arkadaşlarımızda görme bozukluğu ve baş dönmesi başladı. Buna yönelik tepkimize olumsuz cevap verildiği gibi bir de disiplin cezasına maruz kaldık. Siyasi mahkumlara yönelik baskılar var.” beyan etmiştir

Mahpuslardan  O.T. İle gerçekleştirilen görüşmede;

“Soyadını bilmediğim İsmet isimli bir arkadaşımız tek başına ihtiyaçlarını karşılamayacak derecede hasta. Biz yardımcı olmaya çalışıyoruz ancak sürekli yanında olma imkanımız yok. Bir de sara hastası olan arkadaşımız var, o da desteğe muhtaç. Pencerelere tel örgü takılması nedeniyle dışarıyı, güneşi bile göremiyoruz. Uzun bir süre bakınca göz bozukluğuna ve baş dönmesine neden oluyor. Fiili bir tecride maruz kalıyoruz, buna yönelik girişimimiz oldu ancak sonuç alınamadı. Bu yüzden üç haftalık bir açlık grevimiz oldu ancak sonucunda da disiplin cezası aldık ve telefon, faks, mektup gibi iletişim haklarımız kısıtlandı. İsmet ve diğer hasta arkadaşlarımızın durumları ağır ve bakıma ihtiyaçları var. Tek başlarına lavabo ihtiyaçlarını bile karşılayacak durumda değiller, dışarıda tedavi görmeleri lazım. Disiplin cezalarına bağlı olarak zorunlu sevk ve sürgünler yaşanıyor. Burası yüksek güvenlikli cezaevi, ağırlaştırılmış müebbet cezası verilen mahkumlar için tasarlanıp yapılmış ancak burada hükümlü, hüküm özlü, müebbetlik olan olmayan herkes ağırlaştırılmış müebbet cezası alanlarla aynı uygulamalara maruz kalıyor.” beyan etmiştir

Mahpuslardan  S.K. İle gerçekleştirilen görüşmede;

“Günde iki saat havalandırmaya çıkıyoruz. Ben Van’dan buraya zorunlu sevkle getirildim. Camlara tor dediğimiz Fens tel takıldı, tepki gösterdik ancak talebimiz kabul edilmedi üstelik iletişim haklarımıza kısıtlama getirildi. Mektuplaşma hakkımız keyfi olarak engelleniyor, mektuplarımız gönderilmiyor. Van’dan buraya gelirken yanımda Selahattin Demirtaş’ın fotoğrafı vardı ancak akrabam olmadığı gerekçe gösterilerek fotoğraf benden alındı ve el konuldu. Atmadığımız sloganları atmışız gibi tutanak tutmuşlar, şikayetçi olduk ama bizim değil tutanağı yazan görevlinin beyanı esas alındı. Burada bizden ticarethane tarifesi üzerinden elektrik ücreti alıyorlar. Seçimler dolayısıyla adres güncellemesi için bizden notere vekaletname vermemiz gerektiğini, bu işlem yapılmazsa seçimde oy kullanamayacağımızı söylüyorlar. Mehmet Okay isimli ağır hasta bir arkadaşımız var burada, konuşamıyor ve sağ tarafını kullanamıyor. Biz elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz, tüm ihtiyaçlarını biz karşılıyoruz ve fizik tedavi uyguluyoruz ancak dışarıda sağlıklı bir tedaviye ihtiyacı var. ATK (cezaevinde kalması uygun değil) raporu olmasına rağmen burada tutuluyor. Ben de astım hastasıyım ve düzenli olarak kontrole gitmem lazım. Emniyet ve istihbarattan buraya gelip bizimle görüşmek isteyenler oluyor ancak bizden ne tür taleplerde bulunulacağını veya bize neler dayatılabileceğini tahmin edebildiğimiz için görüşmüyoruz” beyan etmiştir.

Mahpuslardan  S.S. İle gerçekleştirilen görüşmede;

“Mardin’den nakille buraya getirildim. Sosyal aktivite ve havalandırma konusunda istisnasız herkese ağırlaştırılmış müebbet koşulları uygulanıyor. Ben hüküm özlüyüm ama diğer herkes gibi ağırlaştırılmış müebbet koşullarında tekli odada tutuluyorum. Haftada iki gün ve belirli süre için doktor geliyor. Tek bir doktor geldiği için ihtiyaca cevap veremiyor. Tedavi konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Hastaneye sevkte sıkıntı yok ancak ilk tedavi ve ilaç konusunda büyük sıkıntımız var. Doktor gününü ve saatini beklemek zorundayız, ilaçlar geç geliyor. Elektrik ücreti konusunda da sıkıntımız var, ticarethane tarifesi uygulanıyor. Ekim 2022’de birim fiyatı 1,75 tl iken Kasım 2022’de birim fiyatı 4,95 tl olarak geldi. Yemek ve yemek vakitlerinde de sıkıntı yaşıyoruz. Öğlen yemeği saat 14-15 arasında, akşam yemeği de saat 17 civarında geliyor. Bazen neredeyse iki yemek aynı saate denk geliyor. Ayrıca yemek saati ve havalandırma ile diğer aktiviteler aynı saate denk geldiği için zorluk yaşıyoruz. Temizlik konusunda da sıkıntı yaşıyoruz, koridor temizliğini bile bazen biz yapıyoruz. Bizler hukuki değil, konjonktürel tutsaklarız.” beyan etmiştir.

Mahpuslardan  M.Ö.M. İle gerçekleştirilen görüşmede;

“Ben buraya Bolu’dan zorunlu sevkle getirildim, yani sürgün geldim. Tabut diye tabir edilen bir araçla getirildim ve 16 saat boyunca sadece bir kere tuvalete çıktım. Normalde sevkten önce haber verilmesi ve sağlık kontrolü yapılması gerekir ama bunların hiçbirine uyulmadan, sabah saat 6’da beni olduğum yerden alıp zorla buraya getirdiler. Ailem İstanbul’da, onlara yakın bir yere sevkimi talep ettim ancak kabul edilmedi. Adalet Bakanlığı’na, Erzurum İnfaz Hakimliği’ne ve savcılığa ayrı ayrı dilekçe gönderdim ancak hepsinden olumsuz cevap aldım, talebim kabul edilmedi. Bu yüzden 1 Şubat’ta açlık grevine gideceğim. Kitap, gazete ve sohbet hakkımız ihlal ediliyor. Ekim 2022’de koşullu olarak tahliye edilmem gerekirken disiplin cezam olduğu gerekçesiyle bu hakkım engelleniyor. Disiplin cezalarım iki yıl öncesine ait cezalar ve infaz kanunu gereğince zaman aşımına uğradığı ve silinmeleri gerektiği halde bu yöndeki talebim kabul edilmeyip tahliyem engelleniyor. Bolu İnfaz Hakimliği’ne koşullu tahliye talebinde bulundum, talebim kabul edilmeyince Bolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulundum. Elimde bu konuyla ilgili emsal kararlar da var ama talebim hukuksuz bir şekilde reddediliyor.” beyan etmiştir.

6-PATNOS L TİPİ KAPALI HAPİSHANESİ

Mahpuslar A.C. , V.S., M.M ve H.E. ile gerçekleştirilen görüşmelerde;   

-Mahpusların pandemi döneminden beridir cezaevi doktoru olmadığı gerekçesiyle revire çıkartılmadığı, hastane sevk talebine olumlu dönüş yapılmadığı veya iptal edildiği, oysaki bunun keyfi yapıldığı

-Genel olarak mahpusların tedavilerinin yapılmadığı bu nedenle birçok mahpusun hastalığının sürdüğü ve tedaviden mahrum kaldığı,

-Mehmet MUTLU isimli mahpusun 27 yıldır cezaevinde olduğu, şizofren ve kalp hastası olduğu, tek başına yaşamını idame edemediği, ŞİZOFREN HASTALIĞININ AĞIRLAŞTIĞI, daha öncesinde Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde uzun süre tedavi edilmesine rağmen tedavisinin ilerleme kaydetmediği, tedavisinin ancak cezaevi koşulları dışında sağlık bir ortamda yapılabileceği, zira günlük yaşamının çok dışında yani hayal dünyasında yaşadığı,

-Mehmet Emin TANRIVERDİ, Hanifi KAYA ve Yusuf GÜLTEKİN isimli mahpusların diş hastalıklarının olduğu, revirde diş hekimi olmaması nedeni ile hapishanede diş tedavisinin sağlanmadığı, hastanelere sevklerinin ise yapılmadığı,

-Yemeklerin çok az verildiği ve kalitesinin düşük olduğu, ayrıca 3 çeşit olan akşam öğünün 2 çeşide düşürüldüğü,

-Kantin ürünlerinin fahiş nitelikte pahalı olduğu ve istenilen malzemelerin temin edilmediği,

-Sosyal aktivitelere izin verilmediği,  aktivite olarak sadece ayda bir kez olmak üzere futbol etkinliğinin olduğu, haricinde herhangi bir faaliyetin olmadığı, aktivite ve sosyal etkinlik taleplerinin ise Adalet Bakanlığının izin vermediği gerekçesi gösterilerek reddedildiği,

-Cezaevi yönetimi ve cezaevi savcısının görüşme taleplerine cevap vermediklerini, Cumhuriyet Başsavcılıklarına, Adalet Bakanlığı ve diğer resmi kurumlara gönderilen dilekçelere geç cevap verildiği, bazen de hiç cevap verilmediğini,

-Görüntülü iletişim için mahpusların odalarında kamera sistemi kurulduğu ve bazı adli mahpus odalarında bu iletişim hakkı kullanılmaya başlanmasına rağmen örgütlü suçlardan yargılanan mahpuslara odalarda bu hakkın halen verilmediği, örgütlü suçlardan yargılanan kişilere ayırımcı politika izlenerek bu hak verilmediği,

-Cezaevi dışından gönderilen iç çamaşırı, çorap ve kırtasiye malzemeleri gibi eşyaların kantinde satılmasından dolayı kendilerine verilmediği, kantinde satılan bu malzemelerin ise kalitesiz olduğu, Kargo ile gönderilen giysilerin haksız bir sayı sınırı olduğu, örneğin iki kazaktan fazla verilmediği,

-Cezaevi elektriklerinin işletme statüsünde olmasından dolayı faturaların çok fahiş geldiği, bu duruma yönelik adalet Bakanlığı’na gönderilen dilekçenin cezaevi yazısında düzenleme yapılacağı belirtilmişse de herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı,

-Oda aramalarının çok sık ve vakitsiz yapıldığı keyfi, şiddet ve cebre varan oda aramalarının amacı dışına çıktığı, odaların darmadağınık hale getirildiği ve bütün eşyaların her tarafa saçıldığı, cezaevi tarafından verilen kitaplara ve defterlere el konulduğu, bu duruma tepki gösterildiğine keyfi disiplin cezalarının verildiği,

-Adem AYKUŞ ve Mehmet Ali UĞUR isimli mahpusların çölyak hastası olduğu ancak yemekleri hastalıklarına göre verilmediği,

-İnfazının bitimine 1 yılın altına düşen mahpusların ilçe cezaevine gönderilmediği

-Yemeklerin kötü olduğu ve aynı zamanda miktarının çok az olması sebebiyle doyurucu olmadığı,

-Mahpusların oda değişim taleplerine olumlu veya olumsuz herhangi bir dönüş yapılmadığı, mahpusların idareye yazdıkları dilekçelerin kaybedildiği, işleme alınmadığı, resmi bilgilendirmelerin cezaevi yönetimi tarafından yapılmadığı, yapılan bilgilendirmelerin ise sözlü yapıldığını,

-Pandemi gerekçesi ile sosyal ve kültürel etkinliklerin yapılmadığı, tv kanallarının sayısının çok az olduğu ve kanalların idare tarafından belirlendiği, ve gazete, dergilerin  mahpuslara verilmediği, Yeni Yaşam ve Evrensel gibi muhalif gazetelerinin kendilerine verilmediği,

-Ortak etkinliklerin hala yapılmadığı, sadece futbol için  15  günde bir sahaya çıkmaya izin verildiği,

-Kargo ile gönderilen giysilere sınırlama getirildiği ve bu durumun mahpusları zorladığı,

-Koğuşlarda mahpuslar tarafından satın alınmış temel temizlik malzemeleri olan çekpas, leğen ve su kovalarının kış ayından beri  toplatıldığı defalarca istemelerine rağmen firar için kullanılabilir gerekçesiyle henüz geri verilmediği,

-Suyun pis kokulu ve kirli olduğu, mahpuslarda sağlık sorunlarına neden olduğu, bu nedenle mahpusların içme suyunu kantinden satın aldıkları, bu durumun maddi olarak mahpusları zorladığı, yine yıkanmak için sıcak suyun 20 kişilik koğuşlarda 2 günde 1 saatliğine verildiği ve bunun mahpusların ihtiyacını hiçbir şekilde karşılamadığı,

Hususları tarafımıza aktarılmıştır.

E-YAŞANAN HAK İHLALLERİNE DAİR YASAL DEĞERLENDİRMELER

1-İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI

            İnsan hakları Avrupa Sözleşmesinin 3.maddesinde ‘‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz ’’denilerek işkence ve sair kötü muameleyi kısa ve öz biçimde yasaklamış, işkence ve sair kötü muamele yasağının kapsamını 1984 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki tanımın ışığında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarıyla belirlemiştir. İHAS’nin 3.maddesi yukarıda da belirttiğimiz üzere, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve ceza kavramlarına yer vermiştir. İşkence yasağı, insanlık dışı ve küçük düşürücü muameleleri de kapsayan üst kavramdır. İHAM, İHAS 3.madde kapsamındaki işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele şeklindeki hareketlerin düzey, yoğunluk, ağırlık ve etkilerine dair farkları gözeterek bu muameleleri birbirinden ayırmaktadır.

            İHAM’ a göre bir eylemin ağırlık düzeyi itibarıyla 3. maddenin kapsamına girebilmesi için muamelenin; süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı durumlarda, mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi olayın içinde yer alan tüm koşullar değerlendirilir. Eylemin amacının mağduru aşağılamak ya da küçük düşürmek olup olmadığı sorusu göz önüne alınması gereken bir unsur olsa dahi böyle bir amacın yokluğu 3. madde ihlalinin kesin olarak bulunmayacağı anlamına gelmemektedir. Bir bireyi utandıran ya da küçük düşüren, onun insanlık onuruna saygı göstermeyen ya da saygıyı azaltan ya da bireyin ruhsal ve fiziksel direncini kıracak şekilde korku, ıstırap ya da aşağılık duygusu uyandıran muamele 3. madde anlamında kötü muamele olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda İHAM; Sözleşmenin 3. Maddesi kapsamında işkence dışındaki diğer kötü muamele uygulamalarında “insanlık dışı, onur kırıcı ve aşağılayıcı” terimlerini kullanmaktadır. Kararlarda kötü muamelenin 3.Madde ihlaline yol açması için “fiziksel yaralamaya ya da yoğun bir fiziksel veya ruhsal acı veya ıstıraba sebebiyet vermiş olması” ya da “küçük düşürme veya ıstırabın, meşru bir muamele veya cezada zorunlu olarak bulunan küçük düşürme veya ıstırap düzeyinin ötesine geçmesi gerektiği” açıklanmaktadır.

            5275 Sayılı Kanunun “Hapis cezasının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. Maddesinin 1.Fıkrasının b bendinde “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir.” Denilmek suretiyle mahpusların hapishanede tutulma koşullarının insan onuru ile bağdaşacak koşullar altında olması gerektiği düzenlenmiştir.

            Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 nolu Tavsiye Kararında özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan herkesin cezalandırılmalarına veya tutuklanmalarına hükmedilen kararla yasal olarak ellerinden alınmayan tüm haklara sahip olmaya devam ettiği, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılmış herkese insan haklarına saygı çerçevesinde davranılması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte mahpuslara sağlanan barınma ve özellikle uyku koşulları insan onuruyla ve mümkün olduğunca özel hayatın gizliliğiyle bağdaşması gerektiği, iklim koşulları ve özellikle metrekaresi, havanın küp hacmi, aydınlatma, ısıtma ve havalandırma açısından sağlık ve hijyenin gereklerine uygun olması gerektiği vurgulanmıştır. İHAM içtihatlarında da devletin bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorunda olduğu ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntemin, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Şunu da hatırlatmak gerekir ki işkence suçu doğrudan soruşturulacak ve kovuşturulacak suçlardan olduğundan işkence suçunu işleyen memur ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulması için izin alınmasına gerek olmayacaktır. Ayrıca belirmek gerekir ki TCK m.94/6 uyarınca işkence suçu zamanaşımına uğramamaktadır.

            Mahkûmlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar (1955), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2006/2 sayılı Avrupa Hapishane Kuralları, AİHS ve ulusal mevzuatımız mahpusların tutulma koşullarının insan haklarına uygun şekilde gerçekleşmesi gerektiğini düzenlemektedir.

            Ziyaret gerçekleştirilen birçok hapishanede mahpuslar tarafından koğuşlarda yapılan aramaların arama amacı dışına taştığı, tüm eşyaların dağıtıldığı, aramaların neye istinaden gerçekleştirildiğinin bilinmediği beyan edilmiştir. Yine mahpuslar, hastane sevkleriyle ilgili sorunlar yaşadıklarını, gidiş gelişlerde ağızlarına kadar olacak şekilde, insan onuruna aykırı şekilde arandıkları için hastane sevklerini mümkün oldukça isteyemediklerini beyan etmişlerdir. Bunların tamamı işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden uygulamalardır.

2-SAĞLIĞA ERİŞİM HAKKINA DAİR TEMEL İLKE VE DÜZENLEMELER

            Dünya Sağlık Örgütü Anayasası sağlık tanımı çerçevesinde Sağlık hakkı bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halinin sağlanması için sahip oldukları hakları içerir. Sağlık hakkı yaşam hakkının tamamlayıcısıdır ve sağlıklı olmak yaşam hakkının temel koşuludur.

            Mahpusların Islahında Temel İlkeler- Mandela Kuralları (Kural 22-26), Tıbbi Etik İlkeler (md.1), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 nolu Tavsiye Kararı (md. 40.3) gereği cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir. İHAM’e göre, bir mahpusun ihtiyaç duyduğu tıbbi yardıma ulaşımını engelleyen eksiklikler İHAS’ın yaşam hakkınını düzenleyen 2. maddesinin ihlaline, gerekliliği tespit edilen tedavinin sağlanmaması ve ölümcül hastalığa yakalanmış kişiler veya sağlık durumu sürekli şekilde cezaevi koşulları ile uyumsuz hale gelmiş kişilerin alıkonulmaya devam etmesini ise işkence ve kötü muamale yasağını düzenleyen 3. maddesinin ihlaline sebep olmaktadır. Yine İHAM’nin yerleşik içtihatlarına göre; “Devlet bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorundadır ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntem, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmamalıdır.” Hapishanede bulunan tutuklu ve hükümlüleri de kapsayacak şekilde sağlık hakkı, 1955 tarihli “BM Mahpuslara Uygulanacak Asgari Standartlar”, 1982 tarihli “BM Tıbbi Etik İlkeler”, 1988 tarihli “BM Herhangi Biçimde Alıkonulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması için İlkeler Manzumesi”, 1990 tarihli “Mahpusların Islahı için Temel İlkeler” ve 1990 tarihli “Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları” ile tanımlanmıştır.

            Hapishanelerde yüzlercesi ağır, binlerce hasta mahpus bulunmaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşme hükümleri bu denli açık olmasına rağmen, sözleşme hükümlerine uyulmamakta ve hasta mahpusların Sağlık Hakları sistematik bir biçimde ihlal edilmektedir. Hapishane koşullarında kalamayacak kadar ağır hasta olan mahpusların hapishanede tutulmaya devam edilmesi ulusal mevzuata ve uluslar arası sözleşmelere aykırı olduğu ve tıbbi tedaviye ulaşma imkanı kısıtlandığından yaşam hakkının açık ihlali olduğu açıktır. Bununla birlikte hapishane koşullarında hastaneye sevk işlemlerinin yapılmaması, yapılmasına onur kırıcı uygulamalar (ağız içi araması, kelepçeli muayene vb) ile engel olunması da yaşam hakkının kapsamında bulunan sağlık hakkına erişimin açık ihlali olduğu vurgulanmaktadır. 

3-İFADE VE HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜ

            Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahaleler, Anayasa madde 13’te düzenlenen “demokratik bir toplumda gerekli” görülmeli ve “ölçülülük ilkesi” ne uygun olmalıdır. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe yapılabilecek makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Mahpusların mektuplarının geciktirilmesi, sakıncalı diye gerekçesiz bir şekilde mektupların bir kısmının ya da tamamının çizilmesi haberleşme özgürlüğü ihlalidir.(AYM, 10.03.2020 tarih ve B.No: 2017/20669)

            Kürtçe yazılan ya da Kürtçe gönderilen mektupların verilmemesi veya çeviri sebebiyle aylarca mahpuslara verilmemesi de haberleşme özgürlüğünün ihlalidir. Kaldı ki mektup konusunda sadece Kürtçe yazılan mektuplar için değil tüm mektupların mahpusların eline geç ulaşması söz konusudur. Haberleşme özgürlüğünün içinde zamanında bilgi ve habere erişim hakkı da dahildir. Hapishane idaresi mektupları zamanında teslim etmek ile yükümlüdür. Belirsiz ve tanımsız bir süre ile sınırsız hak ve yetkiye sahip değildir.

            Mahpusların beyanlarına göre gazete, kitap, gibi yayınlardan faydalanmaları engellenmektedir. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri de gözetilerek Anayasa Mahkemesi tarafından şu şekilde belirlenmiştir:

“1-Mahpus ceza infaz kurumlarında bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendisine verilmesini isteyebilir.

2-Resmi kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkarılan gazete, kitap basılı yayınlar mahkemelerce yasaklanmamış olması koşulu ile mahpusa ücretsiz olarak ve serbestçe verilir.

3-Mahpus kurum kütüphanesinden serbestçe yararlanma imkânına sahiptir.

4-Mahpus mensup olduğu dinin bayram günlerinde, yılbaşında ve nüfus kaydında belirtilen doğum günlerinde dışarıdan kargoyla gönderilen ya da ziyaretçileri tarafından hediye olarak gönderilen kitapları kabul etme hakkına sahiptir.

5-Eğitim ve öğretimine devam eden mahpusun ders kitapları herhangi bir engelleme olmadan kendisine verilir.”

            Bu sebeple mahpuslara yasaklanmamış, birçok yayınevi, bayii ve kitapçıda satılan, resmi abonelik yaptırılan gazete ve basılı yayınların verilmemesi, radyo ve tv imkanlarından faydalandırılmamaları ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlalidir. Her ne kadar 14.04.2020 tarihinde 5275 sayılı Kanun mad.62/4 kapsamında değişiklik yapılmış olsa ve Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler ceza infaz kurumuna kabul edilmez denilse de mevzuat düzenlemesinin de ifade özgürlüğünü ihlal etmesi kabul edilemez. Kaldı ki Evrensel ve Birgün gazetelerinin Basın İlan Kurumu’na resmi ilan ve yayınlama hakkı bulunmasına rağmen bunların da hapishanede verilmesinin geciktirilmesi ya da verilmemesi açıkça ifade özgürlüğünün ihlalidir. Yine kitap sınırlaması (kitap bulundurma sayısı) hak ihlaline sebep olmaktadır. OHAL sebebiyle başlayan ve pandemi ile devam eden tecrit altındaki mahpusların durumunu bu tip uygulamalar daha da ağırlaştırmaktadır.

4- ÖZEL HAYATA VE AİLE HAYATINA SAYGI HAKKI İHLALİ

            Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Cezaevleri Kuralları Başlıklı (87) 3 No’lu Tavsiye Kararı’nda ‘Tutukluların Dağıtılması’ başlığı altında düzenlenen 7. Maddede “Tutukluların tutukevine dağıtılmasında, onların özellikle hukuki ve yasal durumları (sanık ya da hükümlü, ilk mahkumiyeti, kısa ya da uzun süreli olup olmadığı gibi), fiziksel durumları (genç, yetişkin, normal, hasta ya da akıl hastası ya da anormal) cinsiyetleri ve yaşları; hükümlüler söz konusu ise onlara uygulanacak davranışların özellikleri dikkate alınır.” denilmektedir. 17.09.2019 tarihli Avşar ve Tekin v. Türkiye kararına göre başvurucuların ailelerinden uzakta uzun süre hapsedilmeleri ve aile ilişkilerine etkisi; aile hayatına bu müdahalenin, sağlanması istenen meşru hedef ile ölçülü olmaması sebebiyle demokratik toplumun gerekliliklerine uymayan bir tedbir olduğu görüşüne varılmıştır. Buna rağmen mahpusların ailelerine yakın yerlere nakil talepleri reddedilmektedir. Açık yargı kararlarına rağmen uygulamada halen hak ihlaline sebep olunması hukuka aykırıdır. Öte yandan hapishane koridorları dışında ayrıca odalarda kamera konulması mahpusların yaşam alanlarına açık müdahale olduğu ve mahremiyetlerine müdahale olduğu açıktır.

5-KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ VE GÜVENLİĞİ HAKKI

            01.01.2021 tarihinde yürürlüğe giren “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile birlikte denetimli serbestlik, koşullu salıverilme gibi mahpus lehine olan uygulamalarda iyi halin belirlenmesi için bir takım yeni kriterler getirilmiştir. Bunun başında ise mahpusun “işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması” kriteridir.

            Bilindiği üzere Pişmanlık; içe dönük ve kişinin vicdanı ile ilgili olan duygusal bir tepkime halidir. Kişinin pişmanlık beyanının samimiyeti tam anlamıyla ölçülebilmesi mümkün değildir. Pişmanlık kriteri dışında infazın tüm aşamalarında, mahpusun hapishanelerin düzen ve güvenliği amacıyla konulmuş kurallara uyup uymadığı, haklarını iyi niyetle kullanıp kullanmadığı, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirip getirmediği, toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığı, tekrar suç işleme ve mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olup olmadığı, iyileştirme ve eğitim-öğretim programları ile spor ve sosyal faaliyetler, kültür ve sanat programları, aldığı sertifikalar, kitap okuma alışkanlığı, diğer mahpuslar ile hapishane görevlileri ve dışarıyla olan ilişkileri, hapishane kuralları ile hapishane bünyesindeki çalışma kurallarına uyumu ve aldığı disiplin cezalarının dikkate alınacağı düzenlenmiştir. Yine bu kapsamda kurullar mahpuslarla mülakat yapabilecek ve burada sordukları soruların cevabına göre iyi hal değerlendirmesi yapabilecektir. Ancak burada mahpuslara sorulacak soruların denetlenmesine ilişkin herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır.

            Görüldüğü üzere hukuka aykırı bu yönetmelikle beraber hapishane idareleri mahpus hakkında ancak ve ancak yargı makamlarının karar verebileceği hallerde yargı makamlarının yetkilerini dahi aşan bir yerde konumlandırılmış ve karar mercii haline getirilmiştir. Bu da hapishane idarelerinin mahpuslara karşı sınırsız yetkiyle donatılarak keyfi kararlar alabileceği anlamına gelmektedir. Son birkaç ayda koşullu salıverilme tarihi geldiği halde haklarına “iyi halli olmadıklarına” yönelik kararlar verilen mahpusların tahliyeleri bu keyfi kararlarla engellenmiştir. Açıktır ki, hapishane idareleri yeni yönetmelik ile kendilerine verilen yetkileri kötüye kullanmaya başlamıştır. Özellikle Bayburt M tipi kapalı Hapishanesinde bulunan mahpusların “Ayakta ve tek sıra halinde sayım” şeklinde infaz kanunu ve yönetmeliğinde yeri olmayan böylesi bir dayatma ile her gün sabah ve akşam olmak üzere günde 2 farklı sayım esnasında 2 farklı tutanak tutulmuş, akabinde öncelikle bu tutanaklar ile öncelikle “Ziyaret yasağı” gibi disiplin cezalarına daha sonra tekrarlandığından peyderpey gelen tutanaklar ile üst üste “Hücre cezaları” disiplin cezası verilmiş olduğu, bu disiplin cezaları infaz edildikten sonra tekerrür hükümleri uygulanarak mahpusların denetimli serbestlik, koşullu salıverilme gibi mahpus lehine olan hükümlerin sonlandırıldığı ve mahpusların almış olduğu cezaların tamamının infazı şeklinde yeni müddetnameler düzenlendiği tespiti yapılmıştır. Müddetnamelere bakıldığında mahpusların aldığı süreli cezaların toplamlarının 70-80 yıl gibi absürt ve ömür boyu hapis cezaları olarak infaz edileceği belirtilmiştir. Bu hususun temel sebebinin mahpusların tek sıra halinde ve ayakta sayım vermemelerinden kaynaklandığı görülmektedir. Öncelikle infaz kanununun ilgili hükümlerine bakıldığında benzeri disiplin cezalarının verilebilmesi için mahpusların sayımları engelleme girişimleri olması gerektiği ve özellikle hücre cezalarına sebebiyet verilebilmesi için mahpusların sayımı engellemeye dönük şiddet kullanmaları hususları olduğu, ancak söz konusu bahsi geçen hapishane ve mahpuslarda böylesi gerekçeler olmadığı, sayımların engellenmediği ve sadece “ayakta ve tek sıra” halinde sayım vermemeleri üzerine ilgili cezaların verildiği görülmektedir. İnfaz kanununda böylesi bir düzenleme ve zorlama olmadığı gibi hapishane personelinin mahpus odasına girdikten sonra bütün mahpusların odada olduğunu görmelerine rağmen yine de tek sıra ve ayakta sayım işlemini dayatmalarının hukuki zemini olmadığı gibi mahpuslara kötü koşulların dayatılmasına da sebebiyet vermektedir. Bu anlamda mahpusların ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış gibi ömür boyu hapiste bırakılmalarına yönelik bu uygulamanın gündemde olan umut hakkının da açık ihlali olduğunu vurgulamak gerekmektedir.

E-SONUÇ VE TALEP

1-Yasal ve uluslararası mevzuat evrensel hukuk ilkeleri ile birlikte göz önüne alındığında; kurumlarımıza gelen başvurular sonucunda tespit edilen işkence yasağı, sağlık ve tedavi hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, haberleşme özgürlüğü, ifade özgürlüğü ihlallerinin sebebi olan hapishane idaresi ve personeli uygulamalarının ve eylemlerinin sonlandırılması ve idarenin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir.

2-Raporda görüldüğü üzere mahpusların en temel insan hakları dahi askıya alınmış ve mahpuslar üzerindeki tecrit en üst seviyeye çıkarılmıştır.

-Ailelerinden uzak bölgelere sürgün edilen mahpusların aileleri kapalı görüş yapabilmek için pandemi koşullarında uzun seyahatler yapmak durumunda kalmakta, bu durum mahpus ailelerinin sağlığını da riske atmaktadır. Bu sebeple mahpuslara daha fazla telefon hakkı sağlanmalı ve en azından ziyaretçi listesindeki herkesle telefon ile görüşebilme imkanı sağlanmalıdır.

-Mahpusların dış dünya ile iletişim kurması, toplumdan tamamen kopmadan, meydana gelen gelişmeleri takip edebilmesi için en önemli iletişim araçlarının başında süreli ve süresiz yayınlar gelmektedir. Mahpuslar kitaplar sayesinde birçok konuda kendilerini geliştirirken gazete ve dergiler sayesinde toplumda yaşanan gelişmeleri takip edebilmektedir. Bu durum tecridin mahpuslar üzerindeki etkilerinin bir parça olsun azalmasına neden olmaktadır. Ancak hapishanelerde kitaplara getirilen kısıtlamalar ile dergi ve gazetelere getirilen yasaklamalar nedeniyle mahpuslar ifade özgürlüğü kapsamında bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğü ve haber alma hakkından faydalanamamaktadır. Bu uygulamalara derhal son verilmeli, mahpuslara kitap kotası kaldırılmalı ve mahpusların haberleşme hakları bağlamında yasal olan dergi-gazete ve TV kanallarının mahpuslara verilmesi sağlanmalıdır.

3-Hukuka aykırı olan Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile hapishane idarelerinin mahpuslara karşı sınırsız yetkiyle donatılarak keyfi kararlar alabileceği uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Yukarıda bahsi geçtiği üzere hapishane idareleri yeni yönetmelik ile kendilerine verilen yetkileri kötüye kullanmaya başladıkları görülmekle bu yönetmeliğin iptali ile hapishane gözlem kurullarının tamamen kaldırılmalı ve ya yetkilerinin kısıtlanmalı ve bu uygulamaya derhal son verilmelidir.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ VAN ŞUBESİ

Diğer Yazılar
 İHD VAN
 Genel

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir